“Karıncayı bile incitmem.” deme! “Bile” den incinir karınca…

“Söz söylemek irfan ister, anlamak insan.” diyor Fuzuli.

Bizim medeniyetimizde, insanı merkeze alan, ona saygıyı kurumsallaştıran, “Liyakat” sahibi olmayı “Adalet” kadar önemseyen bir anlayışın varlığını anlatmaya çalıştık. İnşallah layığı ile anlatanlardan oluruz.

Bizim örfümüzde mezarlık ziyaretleri vardır. Bunun nedeni ölümü sıkça hatırlayarak, dünyalık şeylere duyduğumuz hırs ateşini bir nebze de olsa söndürmektir. Kabir ziyaretlerinde amaç, mezardan bir şey istemek veya kutsamak değildir. Kendi nefsimizi terbiye için gideriz.

Yine Türk-İslam Medeniyeti’nde “Fazla konuşma, sonra bulunduğun toplulukta taşınması güç bir yük olursun.” anlayışı, “Kelamlı ol.” düsturuyla dengelenmiştir. Kısacası “Zarar-Karar” dengesi korunmuştur.

Öte yandan “Kendini düzeltmek, başkasını düzeltmekten daha kolay ve önemlidir.” anlayışı ile toplumsal yaşamın kodları verilmiştir. Bireysel hak ve hürriyetlerle birlikte güçlü bir sorumluluk anlayışı da getirilmiştir. Milleti oluşturan her birey, var olan devlet aygıtından sadece yararlanmayı değil, hizmet etmesi de gerektiği bilincini almıştır. Atalarımız, korkutan veya korkulan bir devlet anlayışı yerine, şefkatle ve adaletle davranan devlet anlayışını bizlere miras bırakmışlardır.

Bugün gelinen noktada, insanımızı kendi medeniyet kodlarımızla, uygun iletişim araçları kullanarak yeniden tanıştırma ve eğitme zorunluluğu ile karşı karşıyayız. Türk-İslam Medeniyeti’nin bağımsız ve özgür kalabildiği bu coğrafyanın insanına, tarih ağır bir sorumluluk yüklemiş durumdadır. Bu sorumluluk; “Uyuyan Devi, Yeniden Uyandıracak Yiğitler” yetiştirmektir.

Geleceği, geleceğimizi şekillendirecek yiğitlerin, sadece zamanı anlamaları yetmez; geleceğe hükmetmeleri için iyi eğitilmiş olmaları da gerekir. Eğitim sistemindeki eksik ve yanlışlıkları uzun uzun tartışabiliriz. Ancak en parlak öğrencilerimizi tıp ve mühendislik eğitimine verirken, iktisat ve İşletme eğitimi aldırdığımız sonrakileri başlarına yönetici yaptığımız sürece; başarı anlamında onların bir altında sıraladığımız evlatlarımızı güvenlik bürokrasisine yönlendirdiğimiz sürece; “Ayakların baş- başların ayak olma çatışması” sürecektir. Buna son vermenin yolu; medeniyet kodlarımızla buluşturduğumuz yiğitlerimizin eğitimini, disiplinlerin ortak üretimi bir yaklaşıma dayanan anlayışla “Eğitimi üretim için yapar hale getirmeliyiz.”

Aklı, imanın ön şartı olma bilinciyle Allah’a yönelmiş, bilimle barışık, estetik anlayışa sahip, yaratılan her şeyi anlamak için “En büyük mürşit” olarak ilmi kabul eden yiğitlerin; “Biz de varız” diyerek bayrak kaldırması gerekmektedir.

Medeniyetimiz, nerede ve hangi şartların beşiğinde sallanıp gürbüzleşerek cihana hükmetme noktasına gelmişse; yine o topraklar dirilişe vesile olacak kodları barındırmaktadır.

Türk-İslam Medeniyeti’nin dirilmesinden söz ederken, insanı merkeze almak zorundayız. Fatih Sultan Mehmed Han; “Kâinatın özü insandır.” Derken, medeniyet kodlarımızı özetlemiştir.

YORUM YAZ