Milletleri ayakta tutan milli manevi değerleri vardır. Bu değerler yok olmaya başladığı anda o millet coğrafyada yerini başka milletlere bırakarak tarihin milletler mezarlığındaki yer alır. Tarih, yok olmuş, yalnız isimleri kalmış birçok milletin milletler mezarlığında yer aldığına şahittir.
Gayri ahlaki, gayri insani sistemlerin benimsenmesi ile Milli manevi değerlerinden uzaklaşanlar, hayat anlayışlarını değiştirenler köleleşmeye ve vatansız yurtsuz kalmaya mahkumdurlar. İnsanlar yarı aç yarı tok bir şekilde hayatlarını devam ettirebilirler. Soğuk ve sıcağa karşı korumasız kalabilir, evlerini barklarını kaybedip sokaklarda yaşamaya mecbur olabilirler. Hayatın karşısına çıkardığı tüm olumsuzluklara rağmen milli manevi değerlerine sahip çıkan bir toplum zaman içerisinde tüm engelleri aşarak hayatta kalma mücadelesini kazanabilir.
Millet olarak var olmak hayatımızı sürdürmek istiyorsak milli manevi değerlerimizi her zaman canlı tutmalıyız. Değerlerimizin dejenere olmasına fırsat vermemeliyiz. Milli manevi değerlerimizi zedeleyecek davranışlar karşısında nemelazımcılık yaparak vurdumduymaz bir tavır sergilememeliyiz. Değerlerimizi ortadan kaldıracak teşebbüslere karşı gösterdiğimiz tepkiler geleceğimiz için olumlu sinyallerdir. Toplumun yaşama emareleridir. Bir trafik kazası düşünün. Yaralılara müdahale için gelen yardım ekibi kazazedelere ilk müdahalelerinde hayat belirtisinin olup olmadığını kontrol ederek işe başlarlar. Hayat emaresi için tepki verenlere müdahale edilirken tepki vermeyenler hayatta olmadıklarından onlarla vakit kaybetmezler.
Münkere tepkisiz kalanların duası kabul olmaz
Milli manevi değerlerimize uymayan her türlü sözlü ve fiili davranış karşısında toplumun bütün fertlerine büyük sorumluluklar düşmektedir. Kötülüklerin bertaraf edilmesi için herkes gücü nispetinde gayret göstermelidir.
Rasulullah (SAV) buyuruyor: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, ya ma’rufu emr ve münkerden nehyedersiniz yahut Allahu Teâla size azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarırsınız, lakin duanız kabul edilmez.” (Tirmizi)
“Bir kötülük gören kişi, eli ile değiştirmeye gücü yetiyorsa onu el ile değiştirsin. Buna gücü yetmez ise dili il değiştirsin. Buna da gücü yetmezse kalbi ile (o kötülüğe ) tavır koysun, (onu hoş görmesin). Ve bu da imanın asgari gereğidir.” (Ebu Davud)
“Aralarında günahlar işlenip durduğu halde bu günahları işleyenlerden daha güçlü ve onları engellemeye muktedir iken bunu yapmayan topluluğun hepsine birden Yüce Allah azap verir” (İbn Hanbel)
İşlenen kötülükler uygun bir şekilde önlenirse toplumda meydana getireceği tahribat en az zararla atlatılmış olur. Durgun suya atılan taş nasıl dalgalanmalar meydana getirirse kötülükler de tedbirler alınmadığı takdirde toplum içerisinde kısa zaman içerisinde dalga dalga yayılarak herkesi etkileyecektir.
Allah Resulu bunu bir gemide yaşayan iki grup insana benzetir. Kura sonucu bu iki gruptan biri geminin alt katına, diğeri ise üst kata yerleştirilmiştir. Alt kattakiler su ihtiyaçlarını gidermek için üst kata çıkmak zoruna kaldıklarından geminin alt tarafına bir delik açmaya karar verirler. Böylece üst kattakileri rahatsız etmeden ihtiyaçlarını giderebileceklerini düşünürler. Resulullah der ki, ”Eğer üsttekiler, alttakileri, yapacakları bu işten vaz geçirmezlerse hepsi birden helak olur. Fakat onlara engel olurlarsa hepsi birden kurtulur.” (Buhari)
Gazabı hak eden İsrailoğulları hakkında Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta, haram yemede birbirleriyle yarıştıklarını görürsün. Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!
Bunları, din adamları ve bilginler günah söz söylemekten ve haram yemekten sakındırsalardı ya! Yapmakta oldukları şey ne kötüdür!” (Maide Suresi 62- 63)
“Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı çetin olandır.” (Enfal Suresi 25)
Bu âyette, Müslümanların kötülüklere karşı cephe almada duyarlı olmaları emredilmekte, aksi takdirde azabın bütün toplumu kapsayacağı uyarısı yapılmaktadır.
Müslüman nemelazımcı olamaz
“Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltmeye bakın! Siz doğru yolda olduktan sonra sapanlar size zarar vermez.”(Maide,5/105) mealindeki ayetten “iyiliği emretme ve kötülüklerden sakındırma”nın bir görev olmadığı manasını çıkarmak yanlıştır.
Zamanla bazı Müslümanların bu âyeti, neme lazımcı bir anlayışa kapı aralayacak şekilde yorumlamaya başladıklarını görünce, Hz. Ebû Bekir (ra) onları uyarıp özetle şunları söylemiştir:
“Siz bu âyeti gayesinin dışına taşırıyor ve yanlış yorumluyorsunuz. Ben Resûlllah (asv)’ın ‘İnsanlar bir kötülüğü görüp de onu engellemezlerse, Allah’ın onlara genel bir azap göndermesi yakındır.’ buyurduğunu duydum.” (Tirmizî, Ebû Dâvûd, İbn Mâce)
İyiliklerin emredilmesi kötülüklerin de yasaklanması konusu yalnızca camilerde görevli kişilerin sorumluluğunda değildir. Herkes gücü ve imkanı nispetinde bu sorumluluğu üstlenmelidir. Eli kalem tutan yazmalı, sözü dinlenen nasihat etmeli, emniyet ve asayişi sağlamakla görevli olanlar olayın şekline göre müdahale etmeli, adli merciler de suçun nevine göre ceza vermelidir. Elinden hiçbir şey gelmeyen de en azından olaylara tepkisini kalbiyle buğz ederek göstermelidir. Emri bil maruf nehyi anil münkerin icra edileceği bir diğer yer de seçim sandıklarıdır. Yönetime talip olanlar milli manevi değerler karşısında duyarsız kalıyorsa onlara da sandıkta verilecek oylarla tepkiler ortaya konmalıdır. Milli manevi değerleri istismar ettiklerini sözleri ve eylemleri ile ortaya koyanlara verilecek destek toplumun yok oluşa doğru gidişini hızlandıracaktır.
Sorumluluklarımızın bilincinde olmamız temennisi ile…
Son Yorumlar