Türkiye coğrafi yönden dünyanın en şanslı ülkelerinden birisidir. Trakya’dan Ege’ye İç Anadolu’dan Akdeniz ve Güneydoğu’ya kadar her bölgemiz tarıma ve hayvancılığa elverişli alanlarla doludur.
Sahip olduğumuz topraklarımız, dört mevsimi birden yaşayan iklim şartlarımız ve su kaynaklarımız tarım ve hayvancılık açısından dünyada çok az bir millete nasip olan zenginliklerimizdir.
Zenginliklerimizi doğru kullanıyor muyuz, yeterince değerlendirebiliyor muyuz?
Konya ovası kadar bir coğrafi alana sahip olan ülkeler gerek tarımda gerekse hayvancılıkta kendi ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi dünyanın farklı ülkelerine ihracat yaparak ekonomilerine katma değer sağlarlarken maalesef biz doğalzenginliklerimizi yeterince değerlendirmiyoruz.
İsrail, çölü verimli toprak haline getirip tüm dünyaya tarım ürünlerinin tohumunu ihraç ederken biz verimli topraklarımızı çoraklaştırıyoruz. Son 27 yılda 4 milyon hektarlık tarım alanımız yanlış tarım politikaları neticesinde yok olup gitmiştir.
Ankara Ticaret Odası (ATO) hazırladığı ‘Tarım İthalatı’ raporunda, Türkiye’nin 24.5 milyon hektar büyüklüğünde tarım alanı bulunduğu, bu alanın 4.2 milyon hektarlık bölümünün ise her yıl nadasa bırakıldığı belirtilmiş. Raporda “Türkiye’nin tarım alanlarının büyüklüğü kıyaslamasında, AB üyesi Lüksemburg’un yüzölçümünün 95 katı büyüklüğünde, İngiltere’nin ise yüzölçümüne eşit. Danimarka’nın 5.6 kat, Hollanda’nın ve İsviçre’nin 5.9, Moldova’nın 7.2, Belçika’nın ise 8 katı büyüklüğünde tarım alanına sahip olan Türkiye, her yıl Hollanda büyüklüğünde tarım alanını nadasa bıraktığı ifade edilmiş.
Türkiye’nin buğday ambarı’ olarak bilinen Konya Ovası’nın yüzölçümü, Lüksemburg’un toplam yüzölçümünün 6.5 katı büyüklüğünde. Yunanistan’ın yüzölçümünün yaklaşık iki katı büyüklüğünde de tarım alanına sahibiz.
Nereden ne ithal ediyoruz?
Toprakta,suda, iklimde problem olmamasına rağmen neden tarım ürünlerini ihraç edecekken ithal eden bir ülke konumuna geldik, sorusunu sorumlu olanlar kendilerine sormalı, tarım alanlarımızı daha verimli kullanabilmenin çözümlerini bulmalıdırlar. Laf üretmekten üretim yapamadığımızdan ithalat yapmak zorunda kaldığımız ürünler ve ülkeler;
Yunanistan ve ABD’den pamuk, Rusya’dan buğday, Fransa’dan arpa, Mısır’dan pirinç, Sri Lanka’dan çay,İtalya’dan bakla, Çin’den sarımsak, Panama’dan muz, Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek, KKTC’den Kırmızı biber ,Kırgızistan’danKuru fasulye, Meksika’dan Nohut, Çin ‘den Sarımsak , Çek Cumhuriyeti, Fransa, Brezilya, Sırbistan’dan Kırmızı et , İran’dan Soğan, Karpuz, Şili’den Elma alıyoruz.
Sahip olduğumuz doğal zenginliklere rağmen kendimize yetecek tarım ürünlerini neden üretemiyoruz? Uygulanan tarım politikaları ile çiftçimizi mi küstürüyor muyuz?
Tarımda çiftçimizin kaliteli ve bol ürün alabilmesi için bilimsel ve teknik açıdan gerekli destekleri sağlayabiliyor muyuz?
38 adet ziraat fakültemiz var. Ziraat fakültelerimiz ile çiftçi – fakülte ortak işbirliği yapılıyor mu yoksa bu fakülteler yalnız diploma veren eğitim kurumları mı?
Çiftçilerimiz için üretim planlaması ve Pazar araştırması yapıyor muyuz? Üretim maliyetlerinin düşürülmesi, destekleme çalışmalarında çiftçimizi ne derece memnun edebiliyoruz?
Türkiye’de buğdaydan sonra en çok ekilen tarım ürünü arpa. 2000’li yıllara kadar kendi ihtiyacımızı karşılamanın ötesinde yılda yaklaşık 1 milyon ton arpa ihraç eden Türkiye’nin, geçen yıl Fransa, Rusya, İngiltere, Ukrayna ve Hırvatistan’dan yaklaşık 28 milyon dolarlık arpa ithal ettiğini ne ile izah edebiliriz?
İktidar ve muhalefet kendi aralarında laf yarıştırmasalar da milletin asli meseleleri ile ilgilenseler, problemlerin çözümü üzerinde kafa yorarak çiftçilerin sorunlarını çözmüş olsalar tarımda bugün yaşadığımız sıkıntılardan kurtulmuş oluruz. İthalatı değil, üretimi hedefleyen Milli bir tarım politikası ile doğal zenginliklerimizi kullanarak tarım ürünleri ithal eden değil ihraç eden bir ülke oluruz.
Ülkeyi ithalatcennetine dönüştürürsek tarımı da hayvancılığı da bitiririz. Hayali büyüme rakamları ile ancak kendimizi kandırırız.
Son Yorumlar