İran’da popüler, toplumsal rahatsızlıklar kullanılarak yaşananlar demokratik taleplerin halledilmesinden daha çok rejime yönelik sloganlara karışmış durumda.

Tahran, Tebriz, Sari, Reşt, Kum ve Hemedan kentlerinde başlayan eylemler İsfahan kentinde ise fabrika işçilerinin ücretlerine zam talebiyle eyleme katıldığı süreç, rejimin iç ve dış politikasına bir karşı çıkış karakteri kazandı.

Eylemler bu şekilde özetlenirken, İran Devleti’nde ekonomik sürecin sorunlu alanlarının başında, 1979 “İran İslam Devrimi” ile birlikte sermaye el değiştirmesi vardır. ABD, İran’da Şehit Gazi Vakfı ve Devrim Muhafızları üzerinden ülkenin ekonomik alanını kontrol altına almasını temel alan stratejik bir söylem geliştiriyor; “Devrim Muhafızları’nın İran halkının iç zenginliklerini tükettiği, İran içindeki rejim yönetimine çeşitli nedenlerden dolayı muhalefet eden, şimdilik pek sesi çıkmayan etnik temelli rejim karşıtı güçlere de (nimet ve külfet paylaşımı problemi üzerinden) mesaj veriliyor.

İran Devlet yetkililerinin, gösterilerin “Kanunsuz olduğu, izin alınarak yapılması gerektiği ve diğer vatandaşlara rahatsızlık verilmemesi” çağrıları, İran’ın akılcı yönetimine örnektir. Akılcı müdahalelerle birlikte göz altıların da yaşandığını belirtmeliyiz.

ABD’nin yeni İran stratejisinde kullanılan dillerin başında; “İran Devrim Muhafızları’nın Irak, Suriye ve Yemen’deki faaliyetleri, Suudi Büyükelçisi Adil Cübeyr’in 2011’de öldürülmesi gibi terörist faaliyetlerde bulunduğu, bu nedenle ABD’nin ortaklarını bu örgüte karşı birlikte çalışmaya zorlayacağı ve böylece uluslararası barış ve güvenliğe katkı sağlanacak, bölgesel istikrâr ve İran halkının faydasına davranılmış olacaktır” söylemi geliştirilmiş durumda.

İran’da yolsuzluklar, “terörizme mali kaynak sağlama” gibi söylemler dış ve iç dinamiklerin söylem örtüşmesi olarak gözlemleniyor. ABD, İran’ın Irak, Suriye, Yemen ve Lübnan hatta Filistin konusunda izlemiş olduğu politikaların gidilen yerlerde ve ülkede rahatsızlık oluşturduğu analizini yapıyor. Bu eylem modelinin İran için artı maliyetler getirdiği gerçektir. Ancak bunun “İran Devleti’ne ekstra bir maliyet oluşturup oluşturmadığı ayrıca tartışılabilir.”

“Suriye’yi bırakın, bizi düşünün”, “Hayatım Gazze için değil, Lübnan için değil, İran içindir.” gibi sloganlar dikkat çekicidir.

İran yönetimi, büyük ihtimalle Cuma günü rejim güçleri ile sokakları dolduracaktır. Rejim, ifade hakkı, gözaltı ve tutuklama, temel hak ve özgürlükler konusunda adım atmalıdır.

ABD kendi politikalarının kayıtsız şartsız takipçisi olan BAE Dış İşleri Bakanı Anwar Gargash’ın sosyal medyadan yaptığı “Arap Dünyası, Tahran ve Ankara tarafından yönetilmeyecektir.” açıklaması düşündürmektedir.
ABD’nin bölgesel ortaklarından gelen bu söz ve eylemler süreci daha sağlıklı okumamıza katkı vermektedir. Mısır’ın Sevakin Adası itirazını da bu bağlamda değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

ABD’nin öte yandan, İran’ın nükleerle elde etmesi muhtemel ekonomik, güvenlik, siyasi ve stratejik imkânlara karşıda önlem alan bir politika izlediği söylenebilir.

Olaylar başlamadan önce İran Devleti’nin başörtüsü konusunda yayınlamış olduğu para cezasını ve soruşturmayı ortadan kaldıran açıklaması, bir sopanın ucuna başörtüsü bağlayan kız sembolü ise tarafların dersini çalıştığının bir göstergesi şeklinde okunabilir.

Yaşananları üç beş aktivistin hareketi gibi değerlendirilmesi doğru değildir. İran sokaklarına taşan bu gösterilerin halkın ihtiyaç ve talepleriylemi yoksa başka etkenlerle mi evrileceğini gelecek günlerde göreceğiz.
Gelişmeleri şimdi oyuna girmeyen gurupların pozisyonu, iç düzenleme ve alınacak önlemlerle birlikte, dışarıdan yapılan etkenler belirleyecektir diye düşünüyorum.

Öte yandan Çin, Rusya, Fransa, Türkiye gibi ülkelerin alacağı pozisyonlarda önemli olacaktır.
Dileğimiz odur ki; İran’da yaşayan bütün insanlarla birlikte, ülkede yaşayan Türkler de insanca yaşanan bir İran’a kavuşsunlar.

YORUM YAZ